New York’ta doktora öğrencisi olduğum yıllarda, gündüzleri okul öncesi bir programda öğretmenlik yapıyordum. Sınıfımda 4 yaşında Evan adlı bir erkek çocuğu vardı. Babası o doğmadan önce annesini terk etmişti. Üniversite öğretmeni olan annesiyle birlikte yaşıyordu.
Kıvırcık sarı saçlı, kocaman kahverengi gözlü, çelimsiz bedenli bir çocuktu Evan. Dürtü kontrolü zayıftı. İstem dışı da olsa, sürekli etrafa çarparak dolaşırdı. Öyle ki, bazen hareketlerini yavaşlatmak için sırtına sırt çantası takardık; böylece sınıf içinde daha yavaş ve tehlikesizce dolaşırdı. Bazen de herkesten ayrı bir odada suyla oynamak onu rahatlatır, sakinleştirirdi.
Evan aynı zamanda çok hassas ve iyi kalpli bir çocuktu. Hiç unutamıyorum; bir gün sınıftaki çocuklardan biri bir şeye kızdığı için yerdeki halıya kapanmış ağlıyorken, Evan da usulca yanına gidip uzanmıştı. Elini arkadaşının omzuna koyarak sessiz bir destek vermeye çalışmış, bir süre sonra arkadaşını da sakinleştirebilmişti.
Normalde porselen dükkanındaki bir filden farksız olan Evan’ın o davranışını görmek beni çok duygulandırmıştı. Çocukların dışarıdan belli olmayan, ancak böyle anlarda ortaya çıkan ne güzel özellikleri var diye düşünmüştüm. Sonrasında Evan’ın yanına gidip “Evan, sen çok nazik bir erkek çocuğusun” demiştim.
“Hayır Bahar”, dedi. “Ben bir erkek çocuğu değilim. Ben bir kız çocuğuyum”.
Bu cevapla bir aydınlanma anı yaşadığımı hatırlıyorum. Evan’la ne zaman kostüm köşesinde oynasak, üzerine etek ve elbiseler giyerek dans ederdi. Ayağına topuklu ayakkabılar geçirir, aynanın karşısında saçlarını tarardı. “Ben çok güzel bir kızım” derdi aynada kendine bakarak… O yaş çocukları genellikle aynı cinsiyetten çocuklarla oynamayı tercih ederken, Evan çoğunlukla kızlarla oyun oynardı.
Şimdi de, oyun oynamadığımız bir anda, ben bir kız çocuğuyum diyordu.
Bir çocuğun cinsel eğilimi o kadar erken yaşta ortaya çıkabilir miydi?
Klasik açıklama, babası tarafından terk edilen Evan’ın hayatında bir erkek modelin eksik olması, evdeki zamanının tamamını annesiyle ve okuldaki zamanını da tamamen kadın öğretmenlerden oluşan bir ortamda geçirmesiydi.
Ancak bu yetersiz bir açıklama. Araştırmalar, cinsel eğilimin, genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucunda ortaya çıktığını gösteriyor.
Konuyla ilgili araştırma yaptığımda, oyun sırasında karşı cins gibi giyinme, karşı cinsle oynamayı seçme ya da kendini karşı cinse ait tanımlama, sert oyunları değil de sosyal oyunları tercih etme gibi durumların, ileriki yaşlarda homoseksüelliğin ön işaretleri olabileceğini okudum.
Ancak kız gibi giyinen erkek çocukların hepsi gey olmayacağı gibi, elbiseden nefret eden kız çocuklarının hepsi de lezbiyen olacak diye bir kural yok. Northwestern Üniversitesi’nden araştırmacılar, bir erkek çocuğunun bunu bir kerelik değil uzun süre yapmaya devam etmesinin önemli bir işaret olabileceğini ortaya koymuşlar. Bu davranışlar süreklilik arz ettiğinde, güçlü bir işaret olabiliyor.
O yaşta bir karar vermek için erken olsa da, Evan belki de ileride homoseksüel olacaktı.
Bir annenin çocuğunun gey olduğunu öğrenmesi nasıl bir duygudur?
Bir anne evladını her şekilde sever, ancak çocuğuyla ilgili böyle bir durumu öğrenmesi, tahminen çok zordur. Zordur, çünkü bu çağda bile homoseksüel kesim ayrımcılığa ve nefret söylemlerine maruz kalıyor. Bunu hastalık, anormallik, günah olarak görenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla.
Özellikle bizimki gibi ülkelerde, konu hala bir tabu. Geçenlerde Anadolu’dan bir sınıf öğretmeni bana bu konuyla ilgili bir mesaj attı:
“Yol göstericiliğinize çok ihtiyacım var. Öğretmenliğin yirmi beşinci yılında ilk kez farklı bir durum yaşıyorum. Çok başarılı bir erkek öğrencim var, ama başarılarına karşın derin bir mutsuzluk yaşadığını hissediyordum. Nitekim geçen gün gelip her şeyi anlattı. Anlatırken utandı, acı çekti, ağladı. Hemcinslerine çocukluktan bu yana ilgi duyduğunu, kendisinden nefret ettiğini, bundan kurtulmak için her şeyi yapacağını anlattı. Ne olur yardım edin. Ne yapmalıyım?”
Bir çocuğun var oluşundan utanç duyması, hissettiği ya da seçtiği kimlikten ötürü toplum tarafından dışlanması, o toplumun utancıdır. Hele ki dışlayan çocuğun kendi ailesiyse, o çocuk için hayat, büyük olasılıkla koskoca bir kabustur. Ayrımcılığın kol gezdiği bir toplumda, çocuk kendi ailesi tarafında da dışlanırsa, kendi ailesinden de korkarsa, nereye sığınacak? Nerede kendini güvende hissedecek?
Bir gün çocuğunuz tercihini hemcinslerinden yana yaparsa ve bunu sizinle paylaşırsa, sizin de bir seçim yapmanız gerekecek. Onu, ayrımcılığa teslim olmuş bir bakış açısı altında utanca ve mutsuzluğa sürüklemek mi, mutluluğunu ve yaşama sevincini desteklemek mi?
Tercihiniz ikinci şıksa, ki umarım öyledir, verebileceğiniz en iyi mesaj “seni olduğun gibi seviyorum ve yanındayım” mesajıdır. Bir çocuğun ailesinden duyabileceği en güçlü ve en güzel mesajdır bu…
Bu yazı Evan’a…
Bu yazıyı sevgili öğrencim Evan’a ithaf ediyorum. Türkiye’ye döneceğimi öğrendiğinde küçücük kollarını boynuma sarıp “Lütfen gitme Bahar, seni çok özlerim” diye ağlayan iyi kalpli, duygulu, vicdanlı Evan’ıma…
Sevgili Evan, şu anda her neredeysen ve ne yapıyorsan çok mutlusundur umarım, çünkü sen tanıdığım en muhteşem ve sevgi dolu insanlardansın…