Pakistanlı gazeteci ve belgesel yapımcısı Sharmeen Obaid Chinoy, 2010’da “Taliban’ın Çocukları” belgeseliyle Emmy Ödülü, 2012’de Saving Face adında, Pakistan’da asit saldırısına uğrayan kadınlarla ilgili belgeseliyle, Oskar’ı aldı.
2012’de TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçildi.
“Çaldığın kapılar açılmadığında vazgeçme, mutlaka hala çalmadığın bir kapı daha vardır”…
Sharmeen, kadınlarla ilgili toplumsal farkındalığı arttıran filmler yapmak istediği için belgesel yapımcısı olmaya karar vermiş:
“Kadınları birbirine bağlayan temel bir gerçek, hayatlarımızda her zaman “bunu yapamazsın” ya da “Ancak bu kadarını yapabilirsin” diyen birileri olması. Kadın olarak doğmuş olmanın hep sınırlı seçenekler ve vazgeçilen hayallerle doğmuş olmak anlamına geldiğini düşünmemiz isteniyor”.
Film yapımcısı olmaya karar vermiş, ama hiç film yapımcılığı okumamış:
“Aslında bir yönetmenin ne iş yaptığını bile bilmiyordum. Ancak kendi kendime bir şeyler öğretmek için Internet’i kullandım. Yaklaşık 80 kadar film teklifi hazırladım, postaladım ve bekledim. O kadar çok ret cevabı aldım ki sayısını bile hatırlamıyorum”.
Öyle zamanlarda babasının ona küçük yaşlardan beri söylediği bir sözü kendine hatırlatıyor: “Çaldığın kapılar açılmadığında vazgeçme, mutlaka hala çalmadığın bir kapı daha vardır”.
“Aldığım her “hayır” cevabında, bir noktada bir “evet” olacağını biliyordum; henüz çalmadığım bir kapı kalmış olmalıydı. Vardı da. Bir gün, New York Times gazetesinden olumlu bir yanıt veren bir e-posta aldım. Belgeselimi finanse etmek istediklerini söylüyorlardı.
On yıl sonra, Oskar Ödül töreninde kabul konuşması yaparken tek düşündüğüm, iyi ki o kapıları çalmaya devam etmişim oldu.”
“Küçük yaşlardan beri hayallerimin peşinden gitmek konusunda hep inatçıydım. Ülkem sorunlarla, adaletsizlikle boğuşurken, çocuk yaşıma rağmen içim öfkeyle dolup taşıyordu. Annem içimdeki bu öfkemin olumsuz bir yöne sapmasından korkarak, beni olumlu bir kanala yönlendirmek için, “Yazsana kızım” dedi.
Bu kafama yatmıştı. 14 yaşımda, yerel gazetelere yazmaya başladım. 17 yaşıma geldiğimde araştırma yazıları yazmaya başlamıştım. 20 yaşımda, derebeylerinin oğulları tarafından kaçırılan, taciz edilen ve işkenceye uğrayan genç çocuklarla röportajlar yaptım.
Yaptığım haber, Ramazan Bayramı’nın ilk gününde ülkenin önemli gazetelerinden birinde yayınladı. Babam o gün camiye namaza gitmişti ve koşa koşa eve geldi. Etrafımızdaki mahallelerde, duvarların üzerine sprey boyayla beni ve ailemi küçültecek sözler yazılmıştı. Haber yaptığım gençler, beni ve ailemi utandırarak bana bir ders vermek istemişti.
Babam çok muhafazakar bir adamdı. Ben 6 çocuğun en büyüğüyüm, diğer beş kardeşim de kız. Asla aşamadığımız bir çizgi vardı. O gün, babam eve geldiğinde, kariyerimin daha başlamadan sona erdiğini düşündüm.
Babam karşıma geçti ve bana şöyle söyledi:
“Doğruları söylediğin sürece, yanında duracağım… Tüm dünya da yanında duracak.”
Sharmeen’in bu sözleriyle, eminim salondaki bir çok insanın da olduğu gibi, benim de tüylerim diken diken oldu. “O gün, bütün akrabalarla birlikte elimize sprey boyalar alıp mahalle mahalle gezerek yazılan yazıların hepsinin üzerini boyadık”.
Bir insan ailesinden başka ne ister ki? Bir aile, bundan daha iyi nasıl destek verebilir?
Aklıma kendi babamla yaşadığım bir an geldi. Bundan 20 yıl kadar önce, yüksek öğrenime devam edebileceğim okulları araştırmak için tek başıma New York’a gitmeye kadar vermiştim. Daha önce tek başıma o kadar uzağa gitmemiştim, ama yine de kimseye sormadan pasaportumu aldım. İki seçeneğim vardı: Ya gidecektim ya da gidecektim.
Bir akşam, uygun bir zaman kollayıp babamın karşısına çıktım: “Baba, ben New York’a gidiyorum” dedim. Kalbim küt küt atıyordu, acaba nasıl tepki verecekti? İzin bile istemiyordum, gideceğimi söylüyordum, ama hayır da diyebilirdi. Bu tarz bir cevap beni kararımdan vazgeçirmese de çok üzerdi, çünkü babamı tarif edilemez derinlikte bir sevgiyle seviyorum ve onu kırmak hayatta en son isteyeceğim şey olurdu.
Babam bana baktı ve şöyle dedi: “Sana düzgün bir harita alalım”.
Zaten bağlasa da durmayacak ve de güvenebileceği bir kızı olduğu bilinciyle, yapabileceği en iyi şeyi yapmıştı. Bana destek olmayı, yanımda olduğunu söylemeyi seçmişti. Sharmeen’in babası gibi, başka bir çok baba gibi…
Hayat yolculuğunda, sana hangi yolculuğa çıkman gerektiğini söylemek yerine, çıkmak istediğin yolculukta yolunu kaybetmemen için bir harita veren bir baban olması kadar büyük bir nimet yok…
Sharmeen, konuşmasını bitirirken bir kaç hafta sonra bir oğlan çocuğu dünyaya getireceğinin
haberini verdi:
Çocuğum doğduğunda ona ne söyleyeceğim biliyorum: Doğruları söylediğin sürece, yanında duracağım… Tüm dünya da yanında duracak.”