“Değerli grup üyesi arkadaşlar;

Bu günlerde mecliste ve en son da dün akşamki televizyon programında üstün zekalı çocukların gündeme gelmesi bana ”Esaretin Bedeli” filmini hatırlattı.
Filmde bir adamın hapishaneye kütüphane yaptırabilmek için verdiği mücadele anlatılıyordu. Bıkmadan usanmadan her gün yetkili kişilere mektup gönderiyordu. Bir hafta iki hafta değil gerçekten uzun bir süre. Aynı mektubun sürekli gelmesi nihayet yetkililerin dikkatini çekti ve hapishaneye kütüphane açıldı.
Şimdi ben de Milli Eğitim Bakanlığı’nın bilgi edinme bölümüne 3 gündür yazı gönderiyorum; bugün BİMER’e de gönderdim. Bilgi edinme bölümünden cevap geldi, şu alışık olduğumuz, yapılacak, edilecek, çalışılıyor cinsinden bir cevap. Tatmin olmadığımı, bir an önce harekete geçilmesini beklediğimi yazıp tekrar gönderdim ve sonuç alana kadar yazılarımın devam edeceğini de yazdım.
“Bu işi toplu yaparsak daha çok dikkat çekeriz diye düşünüyorum, ne dersiniz?”
Bu sözlerin sahibi Çiğdem Yıldız, çocuğu üstün yetenek tanısı alan fakat tanının ardından uygun bir eğitim göremeyen binlerce anneden birisi.
Yıldız,  Facebook üzerinde bugün itibariyle 6200’e yakın üyesi bulunan Üstün Yetenekli Çocukların Aile Platformu’na (ÜYÇAP) yazdığı yukarıdaki mesajla, diğer velileri de kendisiyle aynı yoldan gitmeye çağırdı.
Üstün yetenek tanısı almış olan çocukların eğitiminde, çocukların ilkokul 4. Sınıftan itibaren devam edebildiği okul sonrası program Bilim ve Sanat Merkezleri’nin (BİLSEM) yaygınlaşması, okullarda destek eğitim odalarının açılması, öğretmenlere MEB kanalıyla üstün yetenek konusunda eğitim verilmesi olumlu adımlar… Ancak bunlar şu an itibariyle yetersiz kalıyor. BİLSEM’ler sadece okul sonrası programlar ve sayıları üstün yetenek tanısı alan tüm çocuklara yetmekten çok uzak. Destek eğitim odası uygulaması yeni bir uygulama ve pratikte ne kadar işe yaradığı, eğitimi veren öğretmenlerin ne kadar yetkin olduğu, eğitim alan çocukların ne derece faydalandığı henüz araştırılması gereken konular. Üstün yetenek konusunda öğretmen eğitimleri de henüz başladı; onların da ne derece fayda sağlayacağını şu için bilemiyoruz.
Sistematik, sürdürülebilir ve kapsamlı adımlar atılmadan yapılan her şey, taşıma suyla değirmen döndürme düzeyinde kalacaktır.
Peki yapılanların ötesinde başka neler yapılabilir?
Öncelikle, bu çocuklar derste daha çabuk öğrenip sıkılıyorsa bu onların suçu değil, sistemin yetersizliğidir ve buna çözüm sağlanması gerekir. Bu, bir haktır.
Bir kere Beyazıt İlköğretim Okulu gibi üstün yetenek eğitimi alanında yıllarca eğitim vermiş, alandaki tek devlet okulunu kapatmak niye? Ülkenin tek kamburu bu muydu? Eksikler olabilir, ama onca veli ve öğrenci okulumuzu kapatmayın diye sokaklara dökülüp eylem yaptıysa demek ki iyi olan birşey gördükleri için yaptılar. Türünün tek örneği olan bir okulu iyileştirmek ve genişletmek varken neden kapatılır? Bu, anlaşılması güç bir karar.
İkinci olarak, bu çocuklar için devlet tarafından başka okullar açılabilir. BİLSEM’lerde geçerli kriterler neyse bu okullara girişte de uygulanır, ancak BİLSEM gibi haftada birkaç kez olmak yerine tam zamanlı eğitim verilebilir. Bu anlamda çok başarılı bir örnek olan TEVİTÖL İnanç Türkeş Lisesi modeli izlenebilir.
İngilizce’de “home schooling” olarak adlandırılan ve Batı’da yıllardır uygulanan “evde öğretim” sistemi yasal hale getirilebilir. Bu şekilde isteyen veli çocuğunu evde eğitebilir ve  devletçe zorunlu kılınan sınavlara evden hazırlayabilir. Her sistemin olduğu gibi bu sistemin de artı ve eksileri vardır, ama en azından veli ve çocuğun rızası ile eğitimin böyle bir düzende devam edebilmesi bir seçenek olmalıdır.
Bunun dışında, askıda olan Harika Çocuk Yasası, kapsamı genişleterek tekrar işler hale getirilebilir.
Üstün yetenek eğitimi bölümünden mezun öğretmenler, üstün yetenek eğitimi veren okul ortamlarına atanabilirler. Bu çok mu mantıksız? Çok mu zor? Neden bugüne kadar yapılmadı ve ısrarla hala yapılmıyor?
Kısacası, kısa, orta ve uzun vadede atılabilecek somut adımlar var.
Üstün yetenek tanısı alan çocuklara farklılaştırılmış eğitim vermeyi bir maliyet olarak görenler, bu eğitimi vermemenin maliyetini bir düşünsünler: Beyin göçü, teknoloji üretememe, teknoloji ve bilim ithalatına bağımlı kalma… Ama hepsinden önemlisi, mutsuz, sorunlu, potansiyeline uygun eğitim hakkından faydalanamayan,  potansiyelini ortaya koyamayan pırıl pırıl çocuklar…
Bir anne olarak Yıldız’ın yetkililere yazdığı mektup şu:
“4 yaşında okuma yazmayı öğrenen oğlumun ‘üstün yetenekli’ olduğunu 5 yaşındayken öğrendim.
Şu anda 12 yaşında olan oğlum için bu zamana kadar durumuna uygun bir eğitim aldıramadım.
Belirlenen müfredatın aynı şeyleri tekrardan oluşması ve bir konunun üzerinde çok durulması, konuyu çabuk kavrayan oğlum ve onun gibi olan diğer çocuklar için oldukça sıkıcı oluyor.
Bilgiyi öğrenme, öğrendiğini uygulama kapasitesi yüksek olan bu çocukların yetersiz bir müfredat içerisinde boğulması yetenek avcılığıdır (öldürmek için avlamak) bana göre.
Öğrenme heyecanı duyan, motivasyonu yüksek bu çocukların yetersiz eğitim yüzünden okula ‘çilehane’ye gider gibi gitmesi vicdana sığar mı?
Siz bu çocukların yitip gitmesini öylece seyredecek kadar cesur musunuz?
Zorunlu eğitim kapsamında çocuklarımızı okula gitmek zorunda bıraktınız, oysa ben mevcut sisteminizdeki okullara çocuğumu göndermek istemiyorum; madem okulu zorunlu yaptınız, gerekli eğitimi de uygulamak zorundasınız!
Ya  çocuklarımıza uygun eğitim verin ya da çocuklarımızı bize geri verin!”
Yıldız’ın çağrısına siz de destek vermek istiyorsanız, Başbakanlık sitesinden BİMER’i tıkladığınız zaman ‘başvuru yap’ seçeneği çıkıyor ve istek, şikayet, önerilerinizi doğrudan yazabiliyorsunuz: Hatta şimdi hemen  buradan tıklayabilirsiniz: (http://www.bimer.gov.tr/Forms/pgApplication.aspx).
Diğer yol ise Milli Eğitim Bakanlığı sitesine girip ‘bilgi edinme’ bölümünü tıklayarak bilgi edinmek istediğiniz konuyu, yine istek ve varsa şikayetinizi yazmak. Bunu da şimdi tıklayabilirsiniz: (http://www.meb.gov.tr/BilgiEdinme/bilgiedinme.asp) .
“Ben her iki siteye de yazıyorum, BİMER’e yazmaya bugün başladım, şimdiye kadar 4 yazı gönderdim 1 cevap aldım. Desteğiniz için teşekkür ederim.” diyor Yıldız.
Seçenekler belli:

  1. “Bu ülkede ne yaparsan yap boooş” diyerek hiçbir şey yapmamak
  2. Nasrettin Hoca’nın izinden giderek,   “Ya tutarsa?” umuduyla klavyeye ya da kaleme kağıda sarılmak… Üstelik göle kadar gidip maya çalmaya gerek yok, tek bir tık ve Çiğdem Hanım’ın kullanmanıza izin verdiği (çocuğunuzun yaşı ve bilgilerini değiştirerek elbette) mesajı kopyalayıp göndermek yeter.

İkinci şıkkı izlemiyorsanız, şikayet etmeye de hakkınız yok, unutmayın….
Değişim, bütün paydaşların katkısıyla ve katılımıyla mümkündür.
Sizin katkınız nedir?