Geçen gün bir arkadaşım beni endişe içinde aradı:
Bahar, bugün Ali’nin öğretmeni okula çağırdı, çocukta dikkat dağınıklığı problemi olduğunu söyledi ve pedagog yardımı almamı önerdi, bana iyi bir pedagog tavsiye edebilir misin?
Ali 6 yaşında zehir gibi bir çocuk. Öğretmen neye dayanarak dikkat dağınıklığından şüphe ediyor diye sordum.
Teneffüste koşuyormuş.
Derste bilmediği konuları dinleyip bildiği konuları dinlemiyormuş. Dinlemeyince ortalıkta dolanıyormuş.
Zaten bundan bir süre önce de bu durumdan dolayı hiperaktiviteden şüphelenilmişti. Arkadaşım beni o zaman da aradığında önce bir zeka testi yaptırmasını önerdim. Zeka testini genellikle gereksiz buluyorum, ancak bu tarz durumlarda eğer çocuğa başka bir teşhis koyulup ilaç verilecekse öncesinde yapılmasını öneriyorum, çünkü çocuğun aşırı hareketliliğinin ve dikkat eksikliğinin nedeni zeka düzeyi ileri olduğu için sınıf ortamında sıkılması olabilir. Bu, sık yapılan bir hata.
Gerçekten de Ali yapılan zeka testinde yaşıtlarından oldukça ileride çıktı. Zeka düzeyi ileride bir çocuk da hiperaktivite  ya da dikkat eksikliği bozukluğu yaşıyor olabilir elbette, ama bu örnekte öğretmenin dikkat dağınıklığı ile ilgili öngörüsünü dayandırdığı gerekçelere tekrar bakalım:
“Teneffüste koşuyor”. Şimdi hiç bir kitapta bulamayacağınız nadide bir bilgi vereyim: Çocuk dediğin koşar. Çocuk dediğin hareket eder. Ben çocukken okula giderken de ne zaman zil çalsa, özellikle erkek çocukları sınıfta birden başlayan ve giderek artan bir uğultuyla bahçeye koşardı. Ben de teneffüste koşardım. Küçük yaşlardan itibaren dizlerim yere düşmekten hep yara bere içindeydi. Bütün arkadaşlarımın da öyle… Hatta bir keresinde annemle babamın dizlerini görünce dehşete düşmüştüm; yarasız bir diz görmek bende gözlerin olmadığı bir yüz görmek etkisi yaratmıştı. Sonra normalinin o olduğunu anladım tabii. Özellikle ders boyunca doğasına aykırı biçimde oturmak zorunda kaldıktan sonra çocuklar daha da şevkle koşar ve koşsalar iyi olur. Bu dikkat dağınıklığı şüphesi yaratacak bir gerekçe değil.
Çocuğun bilmediği konuları dinleyip bildiklerinde dolaşmasını da olağanüstü bulmuyorum. Biraz empati lütfen. Zaten düzey olarak diğerlerinin ötesinde olduğu kanıtlanmış bir çocuk, sıkılıp ortalıkta dolaşıyorsa bu onun suçu mu? Mutlaka bir “suçlu” arıyorsak, o zaman müfredatta çocuğun düzeyine göre bir farklılaştırma yapmadan uyum bekleyen okul sistemi suçludur.
Dolayısıyla bu gerekçeler bu çocukta dikkat dağınıklığı sorunu var demek için geçerli değil.
Peki dikkat dağınıklığın genellikle sayılan temel belirtileri neler?

  • Her şeyden çabuk sıkılma
  • Başlanan işi bitirememe, odaklanamama
  • İşe hızlı başlama ama sonunu getirememe
  • Dersin başına oturunca çeşitli bahanelerle sık sık kalkma
  • Düzensiz, programsız çalışma
  • Bir işi bitirmeden diğerine geçme
  • Bir komutu birkaç defa tekrar edilmeden yerine getirmeme
  • Sınıfta dersi izlememe, dışardan gelen uyarılarla hemen dikkatin dağılması
  • Sıkıldığı için arkadaşlarını rahatsız etme ya da sessiz otursa da aslında dersi izlememe
  • Dalgın görünme, düşüncelere, düşlere dalma
  • Dağınıklık ve unutkanlık, sık sık eşya kaybetme
  • Ders çalışırken dışarıdan gelen ses, gürültü gibi uyaranlara karşı aşırı duyarlılık; bu dikkat değil, dikkat eksikliği göstergesidir
  • Zihinsel çaba ve odaklanma isteyen işlerden, ödevden kaçma
  • Okumaya ve yazmaya karşı isteksizlik
  • Dikkatsizce yapılan hatalar; sabırsızlıkları ve acelecilikleri nedeniyle bildikleri soruyu da yanlış yapma ve dolayısıyla bildiklerine göre daha az not alma
  • Zeka düzeyi ileride olan çocukların bu durumu 3. – 4. Sınıfa kadar ortaya çıkmayabilir, çünkü çalışmasalar da iyi not almayı başarabilirler. Ancak 3. – 4. Sınıf civarı dersler ağırlaşınca başarılarında düşüş olabilir.
  • Bilgisayar ya da TV gibi hipnotize edici ve boş aygıtların önünde uzun süre durmak odaklanabilmek demek değildir. Bu araçların önünde uzun süre durabilen çocukta dikkat eksikliği bozukluğu olabilir.

Hiperaktivite ve dürtüsellik de dikkat eksikliği bozukluğuna eşlik edebilse de her zaman böyle olması gerekmez.
Tanıda en önemli unsurlardan biri, evde ve okulda davranış sorunlarının aynı şekilde devam ediyor olmasıdır. Çocuk evde farklı okulda farklı davranıyorsa, belli kişilerin yanında bu belirtileri gösterip başkalarının yanında göstermiyorsa, (TV ve bilgisayar hariç) belli aktivitelere odaklanıp diğerlerine odaklanamıyorsa, o zaman sorun dikkat eksikliği değildir. Çocuğun ilgi ve yeteneklerine, zeka düzeyine göre uyarlanmamış bir ortama uyum sağlamasını bekleyip, sağlamadığında etiketi yapıştırmak etik değildir. En önemlisi de bu tanıyı alan çocuklara genellikle ilaç tedavisi veriliyor. O yüzden tanı koyarken çok dikkatli olmak, uzun gözlemler sonrasında tanı koymak gerekir. İlacın her şey denendikten sonra son çare olması gerekir.
Ali’nin durumunda, müfredatta zeka düzeyine uygun değişiklik yapılmadan, öğretmenle bir güç çatışması yaşıyor olması olasılığı değerlendirilmeden, farklı ortamlarda, farklı kişilerin yanında ve farklı aktivitelerdeki davranışı gözlemlenmeden bu tanıyı koymak etik olmaz.
Bugünün dünyasında bence dikkat eksikliği ya da hiperaktivite bozukluğundan daha büyük bir problem “vicdan eksikliği bozukluğu”. Uzmanların, doktorların bilgisi sonsuz olabilir ama vicdan eksikliği bozukluğundan mustariplerse, sırf kota doldurmak uğruna, yetersiz bilgiye dayanarak ilaç yazabilirler.
Öğretmenler bağlamında da aynı şey geçerli olabiliyor. Özellikle Ali’nin öğretmeni için söylemiyorum, ama bir öğretmenin elbette bilgisi eksik olabilir. Ama vicdanı varsa, bilgisinin eksik olduğu bilinciyle hareket ederek eksiğini kapatmaya çalışır ya da çocuğun hayatını etkileyecek bir yargıya varmadan önce temkinli hareket eder. Üniversitede öğretmen yetiştiren biri olarak benim de ilk amacım etik düşünen ve davranan, vicdan sahibi öğretmenler yetişmesine katkıda bulunmak.
Belki de bu en zoru, ama en önemlisi değil mi?