Zhao Bowen’e” Çin’in Bill Gates’i” diyorlar. O, Çinli bir genç dahi. Zekanın genetik kodunu çözmeye odaklı projesi yerli ve yabancı basında yankı uyandırdı. Zhao, fen alanındaki dehası anlaşılınca, Çi

Zhao Bowen’e” Çin’in Bill Gates’i” diyorlar. O, Çinli bir genç dahi. Zekanın genetik kodunu çözmeye odaklı projesi yerli ve yabancı basında yankı uyandırdı. Zhao, fen alanındaki dehası anlaşılınca, Çin’in üstün yetenekli çocuklara yönelik en önemli ve en prestijli okulu Renmin’e kabul ediliyor. Fakat çok sıkıcı bulduğu okulu 17 yaşında bırakmaya karar veriyor ve ülkenin en önde gelen biyoteknoloji enstitüsü BGI Shenzhen’de çalışmaya başlıyor. Şu anda 21 yaşında olan Bowen, BGI Shenzhen’de, dev bütçeli bir araştırma projesi yürütüyor: Projenin amacı, kendisi gibi dâhileri dahi yapan genetik kodu çözmek. Bowen’le birlikte çokuluslu bir araştırmacı grubu, sadece Çin değil dünyanın her yerinden IQ’su 160’ın üzerinde 2200 kişinin genlerini inceliyor. Araştırmalarının sonucunda Çinli çocukların daha doğmadan IQ puanlarının 20 puan kadar yükseltilebileceğini, böylelikle akademik başarılarının arttırılabileceğini düşünüyorlar.
Çalışma ne kadar başarılı olur, şu anda belli değil. Bilim adamları, “IQ geni”nin bulunabilmesi için on binlerce normal insanın araştırılması gerektiğini vurguluyorlar. Bu proje başarılı olursa elde edilen veriler kimlerin elinde ne amaçla kullanılabilir? Bu, işin etik boyutu. Akla Aldous Huxley’nin toplumu kontrol altına almak için teknolojinin nasıl kullanıldığını işleyen efsanevi romanı Cesur Yeni Dünya geliyor. Bu şekilde, tüm gücü elinde barındıran bir liderler sınıfı yaratılabileceği gibi, düşük IQ’lu bir itaatkarlar sınıfı yaratmak da mümkün olabilir. Sadece kendilerine verilen talimatları düşünmeden kabul eden, düşük IQ’lu bir toplumsal sınıf… Bunun için bazı toplumlarda genlerle oynamaya gerek bile yok gerçi. Ama etik boyutu şimdilik tamamen bir tarafa koyalım: Haydi diyelim ki çocuğun genetiğini değiştirdiniz, çok yüksek IQ ile doğurdunuz. O zaman ne olacak? Bir kere, çalışmanın zekayı IQ skoruna indirgemesi bir hata. Bu çalışma kesinlikle “IQ skorunun genetik kodu” şeklinde adlandırılmalı, “zekanın genetik kodu” olarak değil, çünkü zekanın artık IQ skorundan ibaret olmadığını konuştuğumuz, değerleri farklı bir dünyada ve çağda yaşıyoruz.
Zeka sadece fen ve matematikten ibaret değil. 21. yüzyılda dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm getirebilecek beceriler IQ skorunun ölçtüğü beceriler değil. Üstelik zeka ve IQ skoru, çevre ve deneyimlerin etkileşimi sonucunda geliştirilebilir. Ayrıca, diyelim ki çocuk 160 IQ puanına sahip. Bu kadar yüksek IQ birçok önemli sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. Müthiş bir yalnızlık duygusu, obsesifliğe varan davranışlar, stres, psikolojik problemler…. Bu çocuk Türkiye’de doğduysa zaten durum felaket. Zaten şu anda bile genetiğiyle oynanmadan çok yüksek IQ sahibi olan çocuklar normal sınıflarda sıkıntıdan patlıyor. Okul yok. Öğretmenler eğitimsiz, bilinçsiz. Aileler ve çocuklar bir yığın sosyal, duygusal, akademik problemle baş etmeye çalışıyorlar. Şu anda bile bu çocuklara doğru düzgün bir kaynak ayrılmıyor. Yani büyük hayallerle çocuğunuza yüklediğiniz yüksek IQ, doğru çevresel destek olmazsa elinizde patlayabilir. Haydi bunlar da yapıldı diyelim: Çok yüksek IQ, hayatta başarı demek değil. Duygusal zeka, sosyal beceriler, yaratıcılık, motivasyon, ahlak, çalışma disiplini, sorumluluk…
Bunlar IQ skoruyla ilişkisiz, ama hayatta başarıyı ve mutluluğu çok etkileyen kavramlar. Bowen ve ekibi genetiğiyle oynanmış çocuk projelerine devam ederken, IQ’nun bu çağda başarıda pek büyük bir rol oynamadığını keşfeden ülkeler ve firmalar, kaynaklarını yaratıcılık, duygusal zeka, sosyal beceriler gibi başka alanlara kanalize etme çabası içinde. Japonya’yı ele alalım: Bugün Japonya’da öğrenciler matematik ve fende, genel olarak Asya’da görüldüğü gibi, çok iyi sonuçlar alıyorlar. Ama şimdi Japonya da rotayı değiştirmeye çalışıyor ve eğitim sistemine yaratıcılık, sanat ve oyunu daha çok entegre etme çabasına girdi. Japon hükümeti, öğrencilere “hayatınızın amacı nedir sorusunu soruyor” ve bu yeni yaklaşımı “kalbin eğitimi” olarak adlandırıyor. Bir kısım insan da, “siz yaratıcılıktır, duygusal zekadır, ahlaktır bunları konuşadurun; atı alan Üsküdar’ı geçecek” diye düşünebilir. “Çin öyle güçlü bir yüksek IQ’lu bilim adamı ordusu yetiştirecek ki, dünyanın rakipsiz ekonomik gücü olacak.” Bilemeyiz. Ama o kaynak benim elimde olsa, “yüksek IQ geni” değil de “ahlaklı insan geni”, “dürüst politikacı geni” gibi bir şeyin arayışına girmeyi tercih ederdim. Dünyanın ve dünyanın sorunlarının daha çok zekaya değil, “daha ahlaklı ve vicdanlı zeka”ya ihtiyacı var. Hatta sadece kendimi düşünecek olursam, IQ düzeyi ne olursa olsun, öncelikle iyi ahlak ve vicdan sahibi, duyarlı, “gerçek” bir insan yetiştirmeyi, genetiğiyle ve geleceğiyle oynanmış, robot gibi bir insan dünyaya getirmeye tercih ederdim. Dışardan genetiğiyle oynanmış domates kadar parlak ve cazip görünen, içiyse bir o kadar tatsız, sağlıksız… Siz genetiğiyle oynanmış çok zeki bir çocuk ister miydiniz?