IQ testi nedir, nasıl ortaya çıkmıştır, neleri ölçer, neleri ölçemez?
Beytullah Hakyeri ve Eyüp Can, “MSD” adlı nadir bir genetik hastalıktan muzdarip iki çocuğumuz. Devlet, IQ testinde 50 puan barajını geçemezlerse hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilacı karşılamayacak. Bu, ölmelerine izin vermek demek.
Kararı, Sağlık Bakanlığı bünyesinde Mayıs 2012’de toplanan Çocuk Beslenme ve Metabolizması, Çocuk Nörolojisi uzmanları ve psikologlardan oluşan bir komisyon vermiş.
Hastalığın tedavisinde IQ skoru ölçütünün konulma sebebi şöyle açıklanmış: ‘’IQ sınavı MSD’li hastalarda bir zeka göstergesi olarak değil, solunum sistemini de etkileyebilecek merkezi sinir sistemi göstergesi olarak kullanılmaktadır. Çok ilerlemiş bir hastada beyin artık akciğere solunum için komut gönderemeyeceğinden hastada solunum olmaz, enzim tedavisi akciğerlerdeki birikimi azaltsa dahi hastanın solunum cihazına bağlanması ya da ölümü kaçınılmaz olur.’’ (Radikal.com.tr, 20/03/2014)
İyi de, IQ testi ile bunların ne alakası var? IQ testinin “merkezi sinir sistemi göstergesi” olarak kullanılması ne demek? IQ testi böyle bir durumda nasıl meşru bir ölçüm aracı olarak kullanılabiliyor? Ben bu açıklamayı anlamadım, daha netleştirilmesini istiyorum.
Kültürel bilgi birikimini ölçen, üstelik sadece sözel ve analitik beceri potansiyelini ölçen, bunu da ne kadar başarabildiği şaibeli olan, sonuçları bir seferden diğerine, bir test uygulayıcısından diğerine değişebilen, insan eliyle oluşturulmuş, eksiklerle dolup taşan bir testin beynin işleyişindeki bir farklılığı anlamada ve bir çocuğun hayatına mal olacak şekilde ilacının kesilmesinde ne gibi bir rolü olabilir?
Tıbbi bir sorun varsa, bunun IQ testindeki performansla değil beyin görüntüleme yoluyla ya da başka bir tıbbi yöntemle tespit edilmesi gerekmez mi? Yani bu, “Beyninde tümör var, matematik sınavına sokalım, ona göre ameliyat edelim ya da etmeyelim” demekle aynı şey olmuyor mu?
Bir kere IQ testi nedir, nasıl ortaya çıkmıştır, neleri ölçer, neleri ölçemez? Bunu kimse açıklıyor mu? Yoksa kimsenin zaten anlayamayacağı, bilimsel görünen açıklamalarla başka bir niyetin üstü sıvanmaya mı çalışılıyor?
Bilimsel literatür ışığında IQ testinin ne olduğunu ve nereden çıktığını açıklamaya çalışayım:
1904’te Fransa’da Eğitim Bakanlığı normal sınıflarda başarısız olan çocukları tespit edebilmek ve gerekirse özel eğitim verilebilmesini sağlamak üzere teknikler geliştirmesi için Fransız psikolog Alfred Binet’yi göreve çağırır. Binet ve öğrencisi Theodore Simon, bugünkü IQ testlerinin temelinde olan, Binet-Simon zeka ölçeğini yayınlarlar: Yazarlarına göre bu test, ‘normal’ ve ‘gelişimsel olarak geri’ olan çocukları ayırt edebilmektedir.
Ancak Binet bunu yaparken öncelikle zekanın tek bir rakamla ölçülemeyecek kadar karmaşık olduğunun, insanın boyunun ölçüldüğü şekilde zekasının ölçülemeyeceğinin altını çizmiştir. Testin hiçbir şekilde doğuştan gelen ya da değişmesi mümkün olmayan bir şeyin ölçümü anlamına gelmediğini önemle belirtmiştir. Geliştirdiği testin kurumsallaştırılarak bir etiket haline dönüştürülmesinden endişe duyan Binet, IQ’nun okul idareleri ve öğretmenler tarafından sıkıntı yaratan çocuklardan kurtulmak için bir fırsat olarak kullanılmasından korkmaktadır.
Onun testi geliştirmekteki amacı etiketlemek değil başarısız olan çocukları tespit edip başarılı olmalarına yardımcı olabilmektir. Bunlara ek olarak Binet, kötü bir test performansının motivasyon eksikliği, hastalık, kültürel farklılıklar gibi nedenlerden ortaya çıkabileceğini de belirtmektedir. (Bahar Eriş, “Her Çocuk Üstün Yeteneklidir”, Alfa Yayınları).
Diğer bir deyişle, bugün yapılan çoğu yanlış uygulamaya karşı Binet bundan aşağı yukarı bir asır önce “bunları yapmayın” diye uyarıda bulunmuştur. Bu arada, IQ testi birçok dâhiyi de gözden kaçıran bir testtir. Örneğin çok düşük IQ skoru olan ama harika sanat eserleri yaratan çocuklar var. Picasso sadece birisi. O bir dahi değil mi? IQ testine göre değil.
Ancak Binet’nin yaptığı tüm sağduyulu uyarılara karşın IQ testi Batı’da 20. yüzyılda çoğu kez kötüye kullanılmıştır. Örneğin Amerikalı psikolog Prof. Lewis Terman, devleti korumak için düşük IQ’su olanların nüfusunun artmasını engellemek gerektiğini belirtmiş bir ‘’bilimadamı’’dır. Ne acı ki, bilimadamı olarak müthiş bir güç sahibi olduğundan bu ırkçı söylemi sorgulanmadan kabul görmüştür.
Aynı şekilde siz devletin topladığı bilim insanlarından oluşan bir komisyonla “IQ testi skoru düşük, ilaç vermeye değmez” derseniz, testin ne olduğunu, ne kadar sağlıksız olduğunu veya “merkezi sinir sistemi göstergesi” olarak kullanılmasının ne anlama geldiğini bilmeyen insanlar da testi meşru bir ölçüm aracı sanarak size inanabilirler.
Ayrıca IQ testinin gerçekten “zeka”yı ölçtüğünü varsayıyorsanız ve asıl niyetiniz zekası düşük diye çocuğa boşa para harcamamaksa, bu düpedüz ırkçılıktır. Bu şekilde testi ırkçı amaçlarınıza “alet etmiş” olursunuz. Kararınızı meşrulaştırmak adına çocuğu zaten sonucu baştan belli bir teste sokarak, hayatıyla oynamış olursunuz. Bir çocuğun hayatının değeri zeka düzeyiyle mi doğru orantılıdır? Bir çocuk sadece bundan mı ibarettir?
İnsan, insan olduğu için değerli değil midir ?
Komisyon üyeleri kendi çocukları aynı durumda olsa aynı kararı verirler miydi?
Bilim bu denli hızla ilerlerken, bu hastalığa diyelim ki 5 sene içinde çözüm bulunursa, o zaman bu ilacı kestiği için bu çocukların ölümüne neden olan komisyon üyeleri nasıl hesap verecek?
Eyüp Can’ın ilacı önümüzdeki aydan itibaren kesilecek. İlacı kullanırken yürüyebilen Beytullah ise ilacı kesildiği için artık yürüyemiyor…
İki çocuğun hayatı söz konusu. Daha net ve anlaşılır bir açıklama bekliyoruz.
Kararı, Sağlık Bakanlığı bünyesinde Mayıs 2012’de toplanan Çocuk Beslenme ve Metabolizması, Çocuk Nörolojisi uzmanları ve psikologlardan oluşan bir komisyon vermiş.
Hastalığın tedavisinde IQ skoru ölçütünün konulma sebebi şöyle açıklanmış: ‘’IQ sınavı MSD’li hastalarda bir zeka göstergesi olarak değil, solunum sistemini de etkileyebilecek merkezi sinir sistemi göstergesi olarak kullanılmaktadır. Çok ilerlemiş bir hastada beyin artık akciğere solunum için komut gönderemeyeceğinden hastada solunum olmaz, enzim tedavisi akciğerlerdeki birikimi azaltsa dahi hastanın solunum cihazına bağlanması ya da ölümü kaçınılmaz olur.’’ (Radikal.com.tr, 20/03/2014)
İyi de, IQ testi ile bunların ne alakası var? IQ testinin “merkezi sinir sistemi göstergesi” olarak kullanılması ne demek? IQ testi böyle bir durumda nasıl meşru bir ölçüm aracı olarak kullanılabiliyor? Ben bu açıklamayı anlamadım, daha netleştirilmesini istiyorum.
Kültürel bilgi birikimini ölçen, üstelik sadece sözel ve analitik beceri potansiyelini ölçen, bunu da ne kadar başarabildiği şaibeli olan, sonuçları bir seferden diğerine, bir test uygulayıcısından diğerine değişebilen, insan eliyle oluşturulmuş, eksiklerle dolup taşan bir testin beynin işleyişindeki bir farklılığı anlamada ve bir çocuğun hayatına mal olacak şekilde ilacının kesilmesinde ne gibi bir rolü olabilir?
Tıbbi bir sorun varsa, bunun IQ testindeki performansla değil beyin görüntüleme yoluyla ya da başka bir tıbbi yöntemle tespit edilmesi gerekmez mi? Yani bu, “Beyninde tümör var, matematik sınavına sokalım, ona göre ameliyat edelim ya da etmeyelim” demekle aynı şey olmuyor mu?
Bir kere IQ testi nedir, nasıl ortaya çıkmıştır, neleri ölçer, neleri ölçemez? Bunu kimse açıklıyor mu? Yoksa kimsenin zaten anlayamayacağı, bilimsel görünen açıklamalarla başka bir niyetin üstü sıvanmaya mı çalışılıyor?
Bilimsel literatür ışığında IQ testinin ne olduğunu ve nereden çıktığını açıklamaya çalışayım:
1904’te Fransa’da Eğitim Bakanlığı normal sınıflarda başarısız olan çocukları tespit edebilmek ve gerekirse özel eğitim verilebilmesini sağlamak üzere teknikler geliştirmesi için Fransız psikolog Alfred Binet’yi göreve çağırır. Binet ve öğrencisi Theodore Simon, bugünkü IQ testlerinin temelinde olan, Binet-Simon zeka ölçeğini yayınlarlar: Yazarlarına göre bu test, ‘normal’ ve ‘gelişimsel olarak geri’ olan çocukları ayırt edebilmektedir.
Ancak Binet bunu yaparken öncelikle zekanın tek bir rakamla ölçülemeyecek kadar karmaşık olduğunun, insanın boyunun ölçüldüğü şekilde zekasının ölçülemeyeceğinin altını çizmiştir. Testin hiçbir şekilde doğuştan gelen ya da değişmesi mümkün olmayan bir şeyin ölçümü anlamına gelmediğini önemle belirtmiştir. Geliştirdiği testin kurumsallaştırılarak bir etiket haline dönüştürülmesinden endişe duyan Binet, IQ’nun okul idareleri ve öğretmenler tarafından sıkıntı yaratan çocuklardan kurtulmak için bir fırsat olarak kullanılmasından korkmaktadır.
Onun testi geliştirmekteki amacı etiketlemek değil başarısız olan çocukları tespit edip başarılı olmalarına yardımcı olabilmektir. Bunlara ek olarak Binet, kötü bir test performansının motivasyon eksikliği, hastalık, kültürel farklılıklar gibi nedenlerden ortaya çıkabileceğini de belirtmektedir. (Bahar Eriş, “Her Çocuk Üstün Yeteneklidir”, Alfa Yayınları).
Diğer bir deyişle, bugün yapılan çoğu yanlış uygulamaya karşı Binet bundan aşağı yukarı bir asır önce “bunları yapmayın” diye uyarıda bulunmuştur. Bu arada, IQ testi birçok dâhiyi de gözden kaçıran bir testtir. Örneğin çok düşük IQ skoru olan ama harika sanat eserleri yaratan çocuklar var. Picasso sadece birisi. O bir dahi değil mi? IQ testine göre değil.
Ancak Binet’nin yaptığı tüm sağduyulu uyarılara karşın IQ testi Batı’da 20. yüzyılda çoğu kez kötüye kullanılmıştır. Örneğin Amerikalı psikolog Prof. Lewis Terman, devleti korumak için düşük IQ’su olanların nüfusunun artmasını engellemek gerektiğini belirtmiş bir ‘’bilimadamı’’dır. Ne acı ki, bilimadamı olarak müthiş bir güç sahibi olduğundan bu ırkçı söylemi sorgulanmadan kabul görmüştür.
Aynı şekilde siz devletin topladığı bilim insanlarından oluşan bir komisyonla “IQ testi skoru düşük, ilaç vermeye değmez” derseniz, testin ne olduğunu, ne kadar sağlıksız olduğunu veya “merkezi sinir sistemi göstergesi” olarak kullanılmasının ne anlama geldiğini bilmeyen insanlar da testi meşru bir ölçüm aracı sanarak size inanabilirler.
Ayrıca IQ testinin gerçekten “zeka”yı ölçtüğünü varsayıyorsanız ve asıl niyetiniz zekası düşük diye çocuğa boşa para harcamamaksa, bu düpedüz ırkçılıktır. Bu şekilde testi ırkçı amaçlarınıza “alet etmiş” olursunuz. Kararınızı meşrulaştırmak adına çocuğu zaten sonucu baştan belli bir teste sokarak, hayatıyla oynamış olursunuz. Bir çocuğun hayatının değeri zeka düzeyiyle mi doğru orantılıdır? Bir çocuk sadece bundan mı ibarettir?
İnsan, insan olduğu için değerli değil midir ?
Komisyon üyeleri kendi çocukları aynı durumda olsa aynı kararı verirler miydi?
Bilim bu denli hızla ilerlerken, bu hastalığa diyelim ki 5 sene içinde çözüm bulunursa, o zaman bu ilacı kestiği için bu çocukların ölümüne neden olan komisyon üyeleri nasıl hesap verecek?
Eyüp Can’ın ilacı önümüzdeki aydan itibaren kesilecek. İlacı kullanırken yürüyebilen Beytullah ise ilacı kesildiği için artık yürüyemiyor…
İki çocuğun hayatı söz konusu. Daha net ve anlaşılır bir açıklama bekliyoruz.