“Dünya üzerinde masum insanlar için düzenlenmiş en korkunç ortam okuldur. Bir kere, okul dediğin yer bir hapishanedir. Ama bazı açılardan bir hapishaneden daha acımasızdır. Hapishanede, sizi gardiyanların yazdığı kitapları okumaya zorlamazlar ve akılda kalıcı bir tarafı olmayan içerikleri ezberleyemediğiniz için ceza görmezsiniz. Hapishanede, anlamadığınız ve ilgilenmediğiniz konuları, çekicilikten uzak biçimde anlatan zindancıları oturup dinlemeniz gerekmez… Hapishanede bedeninize işkence yaparlar, beyninize değil… Üstelik sizi diğer mahkumların şiddetinden ve öfkesinden de korurlar. Okul size bu avantajların hiçbirini sunmaz.”

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi İrlandalı oyun yazarı George Bernard Shaw, Toplu Oyunlar eserinin önsözünde* okula olan nefretini bu şekilde dile getiriyor.
Düşünecek olursak, gerçekten de yaratıcı dahilerin azımsanmayacak bir kısmı okulda başarısız olmuş veya okuldan atılmış kişiler:
4 yaşına kadar konuşamayan, 7 yaşına kadar da okuyamayan Albert Einstein, okulda  öğretmenleri tarafından tembel, dağınık, düzensiz olarak nitelendirilen bir öğrenci. Zihninin yavaş işlediği, sürekli hayallere dalıp gittiği için sürekli azar işitiyor. Sonuç: Okuldan atılıyor.
Amerikalı mucit Thomas Edison’un öğretmenleri, “hiçbir şey öğrenemeyecek kadar aptal” olduğunu düşünüyor. Sonuç: Okuldan atılıyor.
Rus yazar ve düşünür Lev Tolstoy, “öğrenme kabiliyetinden ve isteğinden yoksun” bulunuyor. Sonuç: Üniversiteden atılıyor.
Dünya tarihinin en önemli şair ve yazarlarından William Shakespeare, İngiliz yazar Charles Dickens, Amerikalı yazar, bilim adamı ve siyasetçi Benjamin Franklin, Microsoft’un kurucusu Bill Gates, dünyanın en varlıklı kişilerinden Amerikalı sanayici John D Rockefeller, Amerikalı film yapımcısı Walt Disney, Virgin Havayolları’nın sahibi dünyaca ünlü işadamı Richard Branson, Apple firmasının kurucusu Steve Jobs, Facebook’un kurucusu Michael Zuckerberg, Amerikalı TV programcısı ve hayırsever Oprah Winfrey, ABD’nin 16. Başkanı Abraham Lincoln, İngiliz devlet adamı Winston Churchill, Fransız moda tasarımcısı ve Chanel markasının kurucusu Coco Chanel, Amerikalı film yapımcısı Steven Spielberg, Türkiye’nin en önemli sanayici ve işadamlarından Sakıp Sabancı ve Vehbi Koç … Bu şekilde uzayıp giden listedeki bütün bu isimlerin ortak noktası: Yarattıklarıyla, buluşlarıyla, eserleriyle tarihe geçmiş olmak… Bir diğer ortak noktaları da okuldan atılmış ya da okulu bırakmış olmak.
Bu durum eğitim sistemi ile ilgili ne söylüyor? Öncelikle, yüzyıllar içinde pek de bir şeyin değişmediğini söylüyor. Okul sistemi, farklı olanı sevmez. Kendi belirlediği başarı normlarına uygun düşen öğrencileri başarılı sayar ve ödüllendirir; diğerlerini anormal olmakla suçlar. Okul sisteminde, ortalama olmak makbuldür. İtaatkar olmak makbuldür. Sürü psikolojisi makbuldür. Dersler o derece eğlenceli, öyle yaratıcı, öyle cazip ve çocukla dosttur ki, buna baş kaldıran çocuk olsa olsaöğrenme güçlüğünden muzdariptir, hiperaktiftir, dikkat dağınıklığı sorunu vardır, uyumsuzdur. Okul sisteminin hiç bir günahı yoktur. Bütün günah sürüden ayrılanın boynunadır.  Çocuk öğrenemiyorsa, bu farklı öğrenme stiline sahip olmasından; tutku duyduğu, yetenek sahibi olduğu alanlara yönelik birşey yapılmamasından, motivasyonunu arttırıcı bir ortam olmamasından, yaratıcılığını köreltici bir ortamda yer almasından kaynaklanıyor olabilir mi? Olabilir dediğiniz anda öğrenciyi değil okul sistemini suçlamış olursunuz, düzen bozulur.
Ayıca, okul, “sahip olduğun bilgi”ye değer ve puan verir, yani zaten bilineni tekrar edebildiğin ölçüde başarılı sayılırsın. Yaratıcılık ise, henüz var olmayan biçimlerde düşünüp hareket etmektir.Var olanı sorgulamaktır. Baş kaldırmaktır. Yaratıcılıkla ilgili araştırmalarda ortaya çıkan ilginç bir sonuç, öğretmenlerin yaratıcılıkla bağdaşan kişilik özelliklerinden hoşlanmamaları. Araştırmalar; itaatkarlık, otoriteyi sorgulamadan kabul etme gibi yaratıcılıkla bağdaşmayan özelliklerin öğretmenler tarafından daha çok takdir edildiğini gösteriyor. Yaratıcı düşünen öğrenci sürü psikolojisine aykırı hareket ettiğinden, olaylara ve kişilere eleştirel yaklaştığından ve otoriteye başkaldırdığından “dikbaşlı”, “ukala”, hatta “terbiyesiz” olarak algılanması daha olası. Öğretmenlere en sevdikleri öğrenci özellikleri sorulduğunda, “samimi, iyi huylu ve güvenilir olması“şeklinde cevaplıyorlar. Bunlar her zaman yaratıcı kişilikle bağdaşan özellikler değil.  Ayrıca akranları tarafından “en çok başı derde giren” şeklinde tanımlanan öğrencilerin, yaratıcılık testlerinde en yüksek puanı alan öğrenciler olması da ilginç bir diğer araştırma sonucu.
Okul hayatında durum bu.Okul sistemi, yaratıcı olanı cezalandırıyor.Diğer taraftan iş hayatında bugün en çok aranan özellik nedir diye baktığımızda, cevabın yaratıcılık olduğunu görüyoruz. Çünkü bugün dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlar ve sorular yeni, taze bakış açıları gerektiriyor. 2010 yılında dünya bilgisayar devi IBM’in yaptığı bir araştırmada, yaratıcılık, dünyanın en önde gelen CEO’larının temel özelliklerinin en başında çıkmış. Bu durumda okulda başarı okul sonrası başarıyla ne kadar ilişkili? Pek değil gibi görünüyor.
Kısacası, okulda çocuğunuz başarısızsa, öğretmenleri şikayetçiyse, çocuğunuzun dik başlı ve uyumsuz olduğunu düşünüyorlarsa,sürekli dalıp dalıp gidiyorsa, hemen ümitsizliğe kapılmayın. Önce onu daha iyi tanımaya ve anlamaya çalışın. Tutku duyduğu bir alan varsa, sonuna kadar destekleyin, motive edin. Farklı fikirlerini bastırmadan, kendini özgürce ifade etmesine izin verin.
Kim bilir; evinizde bir dahi, bir CEO, bir lider yaşıyor olabilir.

5