Geçen hafta “çocukta üstün yetenek etiketi neden sakıncalı” diye bir yazı yazdım. Yazıya tepki gösteren birkaç yorum geldi.

“Sizin gibi haset zihniyetler yüzünden bu çocuklar için bu ülkede senelerdir bir şey yapılmıyor. Faydanız yok, en azından zarar vermeyin” bunlardan biriydi.
Çocuklara zarar verdiğini düşündüğüm uygulamaları eleştirmeye devam edeceğim. Diğer taraftan, üstün yetenek eğitimi konusunda yıllarca master ve doktora yapmış ve on senedir Boğaziçi Üniversitesi’nde bu konudaki ihtiyaca yönelik öğretmen yetiştirmeye gayret eden biri olarak haset zihniyet olduğum ya da faydam olmadığı görüşüne katılmıyorum. Daha da faydam olsun isterdim, o ayrı.
Bir diğer soru ve yorum da şu şekilde: “Üstün” etiketi, yüksek potansiyeli olan bir çocuğu aptallaştırabilir” düşüncenizin bir varsayım olduğunu düşündüğümüzde bunu nasıl kanıtlayabilirsiniz? Ayrıca bu sava göre Bilim ve Sanat Merkezleri ile benzeri kurumlar, üstün yetenekli öğrencilerin etiketlendiği kurumlar olmuyor mu? Buralarda destek eğitim alan öğrenciler varsayımınızdan hareketle aptallaşmış mı oluyorlar?
Yorum yazanlara teşekkürler. Tepkisiz kalmaktansa bu tarz yorumlarla tartışma zemini oluşturmak çok daha faydalı. Bu tarz tartışmalar dünyanın her yerinde oluyor, bizde de olmalı.
Yazıda ne anlatmak istediğimi açık ifade edebildim sanmıştım, ama sanırım edemedim. Bir kez daha çalışayım. Çünkü bu çocuklar en çok anne babalar, akademisyenler, öğretmenler ve karar yapıcılar düzgün iletişim kuramadığı için zarar görüyor. Sonuçta hepimiz çocuklar için en iyisini istemiyor muyuz?
Öncelikle, çocuklarda “üstün” etiketi sakıncalıdır demek, çocukların sahip olduğu yüksek potansiyeli ve farklılaştırılmış eğitim ihtiyacını reddetmek demek DEĞİLDİR. Ben zaten özellikle bu etiketten dolayı bu çocukların ihtiyaç duydukları eğitimi alamadıklarına ve büyük baskı altına girdiklerine vurgu yapmaya çalıştım.
Yazımın temel kısmını burada tekrar edeceğim. Yaşıtlarına göre ileri düzeyde olan, yüksek potansiyelli bir çocuğunuz varsa ya da bu çocuklarla çalışan biriyseniz kendinize şu soruları sorun:
Üstün denilince, sanki o etiketi alan çocuğun daha fazla çalışmasına, kendini geliştirmesine gerek yokmuş, zaten o doğuştan öyleymiş gibi bir algı ortaya çıkıyor. Çıkıyor mu çıkmıyor mu? Siz etrafınızda, karar yapıcılar düzeyinde, öğretmenlerin ya da okul idaresinin ya da genel olarak çevrenin gözünde böyle bir algıyla hiç karşı karşıya gelmediniz mi?
Etiket, “o üstün, zaten kendini kurtarmış ekstra bir eğitime ihtiyacı yok” algısını yaratıyor. Böyle bir argüman hiç duymadınız mı? Bu bu çocukların farklılaştırılmış bir eğitim almasına karşı olan “haset zihniyetler”in başvurduğu en temel gerekçelerden biri.
Bir kısım insanda “üstün” sözcüğü antipati yaratabiliyor ve bu çocukları dışlamaya itiyor. Doğru değil mi?
Çocukta “benim çalışmama gerek yok, ben zaten üstünüm” ya da “ben çalışırsam, risk alırsam, zor bir şey yapmayı dener de hata yaparsam aptal görünürüm, üstün unvanını kaybederim” baskısı oluşturuyor. Araştırmalar bunu defalarca göstermiş. Ben sadece bir tek araştırma örneği verdim. Başka bilimsel araştırmalar da var. Bir önceki yazıda verdiğim kaynak kitaplardan da okuyabilirsiniz. Bu etiket, çocuklar üzerinde bir yük oluşturuyor.
İleride çocuk potansiyelini gerçekleştiremezse “Bir zamanlar üstündüm artık bir hiçim” duygusuyla ağır psikolojik sorunlar yaşayabiliyor. Literatürde çok örneği var. Bu konuda ayrıca yazarım.
Konu komşudan öğretmene, akrabalardan anne babaya bir çok kişi gerçek dışı beklentilere kapılıp çocuk üzerinde “Hani sen üstündün, bu soruyu niye çözemedin” tarzı baskı oluşturuyor. Siz bunu yaşamadınız mı?
Ayrıca kimse kimseye insan olarak “üstün” değil. Bazen bu çocuklar etrafın yanlış tutumlarından dolayı böyle bir sanrıya kapılabiliyor. Yapılması gereken farklı olmanın üstün olmak anlamına gelmediği, herkesin farklı alanlarda güçlü ve zayıf yönleri olabileceği mesajını vermek. “Senin öğrenme hızın, zekan senin güçlü yönün, bir başka arkadaşın da örneğin spor ya da müzik alanında senden daha iyi olabilir” tarzı mesajlar vermek ÇOCUĞUN RUH SAĞLIĞI için önemli.
Geçtiğimiz hafta Aljazeera dergisinde üstün yetenek ile ilgili kapsamlı bir yazı yayınlandı.
(http://dergi.aljazeera.com.tr/2014/09/01/cocugunuz-bir-dahi/). Yazıda da ifade edildiği gibi “Geçmişte harika çocuk haberleriyle gazete manşetlerini süsleyen, 6 aylıkken yürüyüp, 2,5 yaşında okuyup yazabilen, üstün kapasitesiyle okula üçüncü sınıfta başlayan, hakkında doktora tezleri hazırlanan, IQ test sonucu 170′in üzerinde olan (şu anda 34 yaşında olan) Yalın Alpay üstün zekâlı etiketinden çok çekmiş”.
Alpay, yaşadıklarını şöyle ifade ediyor: “23 yaşımdan 29 yaşıma kadar 6 yıl bunalımdaydım. Varoluşsal sıkıntım vardı. Herkes gibi ama uzun sürdü. Kendimi çok dâhi çok büyük, geri kalan her şeyi hiç olarak gördüğüm; benim söylediklerim önemli, onların söyledikleri önemsiz dediğim bir dönemdi. Şimdi böyle düşünmüyorum ve bu düşünceden kurtulur kurtulmaz çok mutlu oldum. Bunu şuna bağlıyorum; Ben çok küçükken keşfedildim. Hemen kamuya açıldım üstelik medya kanalları fazla yoktu. Ona rağmen yakın çevrem, öğretmenler, arkadaşlar herkes dâhi olduğumu biliyordu. ‘Madem ben bu kadar dâhiyim o zaman her şeyi benim yapmam lazım’ dedim. Bu sefer de çok başarılı olmama rağmen kendimi hep başarısız hissettim.” Gerisini yukarıdaki linkten okuyabilirsiniz.
Kısacası ben burada sadece dil düzeyinde, etikete yönelik bir eleştiride bulunuyorum. “Bilim ve Sanat Merkezi” isim olarak son derece başarılı. Örneğin “Üstün Çocuklar Merkezi” gibi bir isimden çok daha uygun.  Ayrıca BİLSEM’ler bu ülkede bu alanda yapılan en önemli işlerden biridir. Kesinlikle desteklenmeli ve geliştirilmelidir. Sayıları giderek artan ticari sömürü amaçlı kurumlar da zaman içinde elimine edilmelidir. Çocuğunuzu bir haftada dahi yapalım diyen kurumlar var bu ülkede. Müthiş bir kirlilik var. Ama kalkıp çocuklara “siz üstünsünüz, üstün yeteneklisiniz” diye bağıra bağıra bu mesajı vermek, yukarıda anlattığım gerekçelerden dolayı, onlara yapılmış bir iyilik değildir.
Hala katılmıyor olabilirsiniz. Katılmadığınız noktaları paylaşmaya devam edin lütfen. Önemli olan “çocukların iyiliği” paydasında buluşabilmek için bu tarz tartışmaları devam ettirmek.