Çağdaş yazar Haruki Murakami, Norwegian Wood (İmkansızın Şarkısı) romanında, bir müzik öğretmeninin, müzik yeteneği olan küçük kız öğrencisiyle ilgili kaygılarını şöyle kaleme alır:
Bazı insanlar vardır. Kendilerine muazzam bir yetenek bahşedilmiştir, ancak bunu sistematik hale getirecek çabayı göstermezler. Bu yeteneği paramparça edip savurup tüketirler. Ben böyle insanları çok gördüm. Başta inanılmaz olduklarını düşünürsün. Müthiş zor bir parçanın notalarını bakar bakmaz çözer ve parçayı sonuna kadar mükemmel çalarlar… Gördüklerin karşısında ezilirsin. “Ben bunu hayatım boyunca beceremem” dersin kendi kendine. Ama aslında hepsi o kadardır. Onun ötesine geçemezler.
Neden? Çünkü çaba göstermezler. O disiplini kimse kafalarına sokmamıştır. Şımartılmışlardır. Çaba göstermeden iyi çalacak kadar yeteneklidirler ve etraftakiler küçüklükten itibaren onlara ne kadar yetenekli olduklarını söyleyip durmuştur. O yüzden çok çalışmak onlara aptal işi görünür. Başka bir çocuğun üç hafta uğraşıp çalabileceği bir parçayı onun yarısı kadar sürede kotarırlar, öğretmen de yeterince çalıştıklarını düşünüp bir sonraki parçaya geçmelerine izin verir. Onu da yarı sürede bitirip bir sonrakine geçerler. Öğretmen tarafından azarlanmak nedir asla öğrenemezler; böylece karakter oluşumundaki en zaruri koşullardan birini kaçırmış olurlar. Bu bir trajedi.
 
Övgünün performans üzerindeki etkisiyle ilgili yapılan son dönem araştırmalar da bu müzik öğretmenini doğruluyor. Çocuklara “sen üstünsün, zekisin, harikasın” gibi övgülerde bulunmak, beklenenin aksine, performansta düşüş getiriyor!
 
Zeka ve yetenek gelişimi konusunda dünyaca ünlü uzmanlardan Carol Dweck ve ekibinin yürüttüğü bir bilimsel araştırmada, üç grup öğrenciye aynı zor problem verilmiş. Tüm öğrenciler problemi başarıyla çözmüş ve başarıları için övgü almış.
 
Ancak övgünün biçimi farklılaştırılmış: Birinci gruptakilere problemi çözdükleri için çok zeki oldukları, ikinci gruptakilere problemi çözerken çok çabaladıkları söylenmiş. Üçüncü gruptakilere ise sadece mükemmel performanslarından dolayı övgüde bulunulmuş. İlk iki grup öğrenci çalışmanın odak noktası, son grup ise “kontrol grubu”.
 
Başarılarını takiben öğrencilere bir sonraki alıştırmada sormuşlar: Yeni ve önemli bir şey öğrenmenizi sağlayacak bir problem mi istersiniz? Yoksa sonucunda başarının garantili olduğu bir problem mi?
 
Sizce hangi grup neyi seçmiştir?
 
Zekaları için övgü alan öğrencilerin çoğu, daha kolay olan ikinci şıkka yönelmiş! Çabaları için övgü alan öğrencilerin %90’ı ise yeni bir şey öğrenebilecekleri problemi seçmişler.
 
İkinci problemde, zekâları için övgü alan çocukların, zorlandıklarında problemi çözmekten aldıkları zevkte büyük bir düşüş gözlemlenmiş. Diğer taraftan çabaları için övgü alan çocuklar zorlanmalarına rağmen problem üzerinde zevkle çalışmaya devam etmiş. Hatta bir çoğu daha zor olduğu için problemin daha zevkli olduğunu belirtmiş!
 
Daha düşük performans gösteren öğrencilere nedeni sorulduğunda, ilk gruptakiler, “problemi çözecek derecede zeki ve iyi olmadıkları” cevabını vermiş.
Verilen üçüncü problemde bu grubun performansı daha da düşmüş. Çabaları için övülen öğrenciler ise daha yüksek performans düzeyine ulaşmışlar.
 
Araştırmacılar çalışmayı farklı gruplarla dört kez tekrar etmiş ve her seferinde aynı sonuca ulaşmışlar.
 
Araştırmanın özündeki çıkarım, Robert Sternberg’in aynı adlı kitabındaki gibi, inançların akıllı insanları aptallaştırabileceğidir!
 
Çocuklara zekâları için övgüde bulunulduğunda zeki görünmenin hata yapmaktan ya da çaba göstermekten daha makbul olduğu mesajını göndermiş oluyoruz. Oysa araştırmalar, çocuklara beynin bir kas olduğu ve çalışarak geliştirilebileceği mesajı verildiğinde, performanslarının da arttığını gösteriyor.
 
Elbette istisnalar her zaman olabilir; bu tarz övgüler bazı çocukları daha fazla çabalamaya motive de edebilir. Dolayısıyla çocuğu çok iyi gözlemleyerek neyin işe yaradığını tespit etmek en sağlıklısı. Ancak genele bakılırsa, çabası için değil de zekası için övülen çocuk, “sürekli iyi olmalıyım” psikolojisine giriyor. Sonuç iyi olmadığında, stres, korku gibi sonuçlar yaşıyor. “Ben nasılsa üstünüm” psikolojisiyle çalışmayı tamamen bırakabiliyor ya da ileri dönemde başarısında gözle görülür bir azalma yaşanıyor.
 
Deyim yerindeyse, bir çocuğa kırk kez “aptal” dersen aptal olabildiği gibi, kırk kez “üstün” ya da “zeki” dersen de aptallaşabiliyor!
 
Övgünün genel olarak zararlı olduğu da bir diğer görüş. Bazı araştırmalara göre, övgüde bulunmak yerine, çocuklara yaptıkları iş ile ilgili kısa, net ve gerçekçi geribildirimde bulunmak, daha başarılı ve özgüvenli olmalarını sağlıyor. Övgü, çocuğa kendini geliştirebileceği bir bilgi vermiyor.
 
Teori böyle, ama pratikte onları övmeden duramadığımız da bir gerçek. O zaman en yapıcı şekilde övgüde bulunmak en iyisi.
 
Bir dahaki sefer çocuğunuza, “ne kadar zekisin!”, “ne muhteşem bir resim!” demek yerine, “ ne kadar çalışkansın” , “bu resmi çizmek için ne kadar uğraşmışsın” demeyi bir deneyin, bakalım sonuç ne olacak?
 
Kaynak:
Dr. Bahar Eriş, Her Çocuk Üstün Yeteneklidir, Alfa Yayınları (2014).